İncelenen binaların; yüzde 64'ünde nemin yol açtığı korozyon, yüzde 41'inde malzeme eksikliği, yüzde 18'inde inşaat aşamasında betonun sulanması, yüzde 11'inde eskime ve yıpranma, yüzde 3'ünde proje hatası, hasarların nedeni olarak belirlendi.

Görüldüğü gibi binaların taşıyıcı sistemine zarar veren en büyük sorun korozyon yani paslanma.
Yapılar; yağmur ve kar gibi yağışlar, toprak tarafından emilen yağış, kullanma suları, yer altı suları, bina içinden gelen su buharının çatı-cephe gibi dış yüzeylerde yoğunlaşması ve banyo, tuvalet gibi ıslak hacimlerde su kullanımı nedeniyle suya maruz kalıyor. Yapıya sızan su; yapıların taşıyıcı kısımlarındaki donatıları korozyona (paslanma) uğratarak yük taşıma kapasitesinin ciddi miktarlarda düşmesine, beton bütünlüğünün bozularak çatlak ve kırılmaların oluşmasına yol açıyor. Örneğin 10 yıl sonra bir yapıdaki donatı başlangıçtaki taşıma kapasitesinin, belli koşullarda yaklaşık olarak yüzde 66'sını korozyon nedeniyle kaybediyor ve donatının başlangıçta tasarlanan hesap değerlerini karşılayamamasına neden oluyor. Tüm bunlardan hareketle deprem kuşağında bulunan ve yapı stoğunun büyük kısmı betonarme olan ülkemizde su yalıtımının hayati önemi var. Etkin bir su yalıtımı için, yalıtım uygulamasının, binanın temelinden çatısına kadar tüm yapı elemanlarını kapsaması gerekiyor. Zamk Yapı Kimyasalları geliştirerek bir yapıda temelden çatıya ihtiyaç duyulacak doğru su yalıtım ürünlerini üretiyor.